Kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayınca akışına bırakırız hayatı.
Mücadelesinin son durağı olarak uzak diyarlara dikmişti gözünü Fırat. Rüzgâra teslim olmuştu artık. Beyaz düş dediği kara kışın, hüzünle yoğrulduğu gri gecelerin içinde buldu kendini.
Sibirya’da yaşıyor, orada çalışıyordu artık. Yakın tarihin belli dönemlerinde sürgünleri ağırlayan bu diyarda, kendisi gibi vatan özlemi çeken Türk işçilerle aynı karavanaya sallıyordu kaşığını.
Hüsnü Baba’ydı öz babasından daha çok sevdiği en yakın akrabası belki de.
Adını aşk koyamadığı pek çok duygu besledi kalbinde ama hiçbirisi de “aşk” kadar değer bulmadı gözünde. Ta ki vatanına özlem duyup gönlünce tatil geçirmek için geldiği Marmaris’te İrem Su’yu tanıyana kadar…
Peki, hayatının merkezine koyduğu, tertemiz duygular beslediği bu kız kimdi?
“Aşk”ın mor rengini okuyacaksınız.
Hazırlıkları 1935’te başlayıp özgün biçimiyle 1940-46 yılları arasında uygulanan Köy Enstitüleri; bilimin aydınlığında Cumhuriyet tarihimizin ve köylü nüfusun eğitim ve öğretim destanıdır. 1947 yılında başlatılan değişimle okullar önce Köy Öğretmen okullarına dönüştürülmüş ve 1954 yılında da tümüyle kapatılmıştır.
Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekilliği döneminde, 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen kanunla kurulan Köy Enstitüleri’nin babası olarak dönemin İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç kabul edilir.
Çifteler Köy Enstitüsü’nü 1949 yılında bitiren Mehmet CİMİ’nin TONGUÇ BABA adlı eseri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yer tutan Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u anlatıyor.
“Elinizdeki bu yapıt, gelmiş geçmiş Türk eğitiminin en özgün bir atılımını gerçekleştiren yaman bir eğitimcinin savaşım serüvenini sergiliyor. Bu öylesi bir savaşım serüveni ki, özsuyunu evrensel eğitim deneyimlerinden alıp, Türk insanının beden ve ruh yapısına en uygun eğitim yolunu denemekle geçmiştir.” Vedat GÜNYOL
Eser, 1988 yılında Tonguç Baba’nın, Köy Enstitüleri çalışmalarında sağ kolu durumundaki Ferit Oğuz Bayır’ın kurduğu Düşün ve Sanat Ödülü’nü almıştır. Bu ödülün diğer seçkin sahiplerinden bir bölümünü şöyle sıralayabiliriz: Samim Kocagöz, Kemal Özer, Ahmet Ümit, Kemal Sülker ve diğerleri.
Usandırıcı kaosları ve çatışmalarıyla Ortadoğu’nun gölgesinde kalan Kafkasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuzeydoğu sınırında önemli bir kültürel-diplomatik ilgi havzamızdır. Özellikle Azerbaycan, Türk dünyasına açılma kapımız da olması itibariyle Ankara için vazgeçilmez bir müttefik, dost ve kardeş ülkedir.Bütün bu verilere rağmen ne Kafkasya’yı, ne de özellikle Azerbaycan’ı yeteri derecede tanıdığımızı, hatta anladığımızı söyleyemeyiz. İşte, elinizdeki bu kitap bu ciddi eksikliğimizi dolduruyor. Hem de bunu doyurucu bir şekilde yapıyor. Eserde, gerek ansiklopedik bilgiler, gerekse çağdaş veriler ve yerinde yorumlar birlikte, birbirini takviye edercesine yer almış. Yazarları kutluyor ve her kesimden okuyucuya bir “referans kaynağı” olarak tavsiye ediyorum.
Prof. Dr. Mim Kemal ÖKE
&&&
Kafkaslar karlı yüksek dağları, derin ve mücadele dolu tarihi, farklı kültürel, dinî etnik yapısı, halklarının renkli müziği ve savaşçı kimliği ile Avrupa ve Asya kıtalarını Hazar, Karadeniz, Akdeniz ile bağlayan altın bir kapıdır. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlı-Rus-İran İmparatorlukları arasındaki rekabet, I. Dünya Savaşı sonrasında Kafkasya’nın sınırlarını ve siyasal sistemlerini yeniden şekillendirmiştir. Bununla birlikte 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılması ile ortaya çıkan çatışmalar, bölgedeki sorunları tırmandırmıştır. Ancak en önemlisi bölgedeki petrol ve gaz rezervlerinin Batı pazarlarına açılma noktası olan Kafkasya’daki ekonomik ve siyasi gelişmeler yeni bir rekabet sürecini tetiklemiştir. Genç meslektaşlarım tarafından hazırlanan bu akademik çalışma Kafkaslarda ortaya çıkan kırılmaları, istikrarsızlıkları, ekonomik ve siyasal sorunları, tarafların barış arayışlarını analiz etmiştir. Ancak bu bilimsel çalışmanın; aynı zamanda bölgede ortaya çıkan enerji sorunları, petrol boru hatları ve terörle mücadele gibi farklı konuları uluslararası ilişkiler mantığı içerisinde teorik ve pratik anlamda analiz eden bir akademik araştırma olduğu değerlendirilmektedir.
Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın
Hahamlar Birliği, Büyük Kıyamet Savaşı için harekete geçiyor. Türk tarihinin en mahrem sırları tehlike altında. Kıyamet adım adım yaklaşıyor.
- Kıyamet alametlerinden Yecüc ve Mecüc Türkler mi? - Yahudi bilim insanları neden Türklerin genetik yapıları üzerinde çalışmalar yapıyor? - Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde hangi sırrı emanet aldı? - Mustafa Kemal'i kimler, neden öldürdü? - Devletin gizli kıyamet politikasını kimler yönetiyor? - Süleyman Demirel, Yavuz Sultan Selim'den bugüne kadar gelen hangi büyük hedef için çalışıyordu? - Osmanlı padişahları gerçekte neden Halifelik unvanını kullanmıyordu?
Karanlıkta kalan tüm sorular cevap buluyor. Kayıp Hanedan yeryüzüne çıkıyor. Kitabın ilk sayfasından itibaren sürprizlere hazır olun. Düğüm üstüne düğümlerin atıldığı bu kısa romanı bir solukta okuyacak ve "Hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş." diyeceksiniz.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder