23 Ağustos 2016 Salı

Yeni Kitaplarımız / Ağustos 2016


"UMUDA UYANMAK"
-Cordelia STRUBE-

Çeviri: Nil BOSNA



Irwin 5 yaşında. Puding yemesi yasak. Hayatta tek sevdiği şey ablası.

Harriet 11 yaşında. Sarı bukleleri var. Hayatta tek istediği şey kardeşinin ölmesi.

Akıl almaz hayal gücüyle yaptığı resimler ve hayata karşı sıradışı bakış açısıyla Harriet’in dünyasına adım attığınızda, kendinizi hayatın tüm zorluklarına rağmen umudun asla tükenmediği, yaşamak için her zaman bir sebebin olduğu bir yolculuğun içinde bulacaksınız. Bu iki kardeşin bazen nefret bazen de sevgi dolu öyküsü, yaşamın ta içinden okurun kalbine uzanıyor ve orada iz bırakıyor.
Babası dönünceye kadar saatler geçmiş gibi geldi. Harriet ejderha resmini yapmaya isteksizdi. Babası menekşe rengi kapıya yaslandı ve resme dikkatle baktı. “Vay canına. Alevleri sevdim.”

“Alev püskürtüyor çünkü o mutlu bir ejderha.” diye açıkladı Harriet. “Mutsuz ejderhalar alev püskürtemez.”
“Kanada’nın yeni Alice Munro’su!” Toronto Star
“Strube’nin her şeye rağmen yaşamak için bir sebep olduğunu gösteren mucizevi anlatımı bu kitabı okuyan herkesin kalbinde umut tohumları yeşertiyor.” -National Post







"KİMLİKSİZ"
-AHMET SUAT-



Ziya Paşa’nın şu meşhur beytini duymayan yoktur:
“Bîbaht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semadan”
Ne diyor şair? “Semadan yağmur yerine inci ve mücevher yağsa bahtsız olanın bahçesine bir damlası dahi düşmez.” diyor.
Acaba böyle mi? Bahtsızlık diye bir şey var mı? “Yeni bir ev aldım; o gece deprem oldu, evim yıkıldı. Hayatımın sınavına giderken kaza geçirdim, hastanelik oldum. Altılı ganyanda hep beşte kalıyorum.” diyenler hep bahtsız insanlar mı yoksa bahtları çalınan zavallılar mı? Peki çalındıysa bu bahtlar, kime verildi?

Bu roman onların hikâyesi: 

Çalınmışlar ve Eklenmişler… 














"BERRİN"
-Ercan AKARSU-



Bir kadın!
Düşeyazdı...

Yarına dair kurduğu düşleri ilmek ilmek örerken, her nefes alışında geçmişiyle yüzleşmeye mecbur ediliyordu sanki. İnatla bütün hayal kapılarını zorladı Berrin. Olmadı.
Sonunda narin bedenini bilinçaltından hortlayan yaşanmışlıkların akışına bıraktı. Kendi kimliğine açtığı savaşta galip gelebilmek adına psikoloji eğitimi alırken, kalbiyle beyni arasındaki gelgitlere mağlup oldu.
Güçlü kadınlığının altındaki öfke, üstündeki insanlık, yaşamın karelerine takılı kalmış umut ve umutsuzluk... Yılmadı.    
Berrin’in geçirdiği evrimi itinayla sergileyen yazar hiçbir mesaj kaygısı taşımıyor. Her şeyi özgün dokusunda irdelememiz manasına gelen doneler iliştiriyor zihinlere. Kadına dair bilinen paradokslarla bilinmeyen denklemleri izaha cesaret ediyor. Söz dilden ok gibi fırlamışsa, elbette ki mevcudiyetine ait hedefe er ya da geç ulaşır diyor. 


       “Erkeklerin de Allah’ın yarattığı kullar olduğunu düşünüp, onlara düşman olmak istemiyordum. Psikoloji bölümünü kazandığım gün toplumun bütün sorunlarını tek başıma çözebileceğimi, çözemesem bile zihnimdeki kargaşayı giderip, yapılan davranış bozukluklarının nedenlerini bulabileceğimi düşünmüştüm.” 

30 Mart 2016 Çarşamba

Corrinne MICHEALS Nisan'da Sizlerle!

Hayatının aşkıyla evli ve ilk çocuğuna hamile olan Natalie istediği her şeye sahiptir. Deniz kıyısında verandalı, huzur dolu bir evi, sevgi dolu bir eşi ve her daim ona destek olan arkadaşları vardır. O sabah başına geleceklerden habersiz, mutlu bir güne uyanır ve çok yakında doğacak bebeğinin odasını düzenlemeye koyulur. Ansızın kapı çaldığında ise içgüdüleri ona kötü bir haber alacağını söylemektedir.
Kapıyı açtığında, Deniz Kuvvetleri’nden sağ çıkmayı başarmış eski bir asker olan kocası Aaron’ı, yeni görevi esnasında el yapımı bir patlayıcı yüzünden kaybettiğini öğrenen Natalie, karnındaki bebeğiyle yirmi yedi yaşında dul kalır. Yeni doğan küçük kızının babasız büyüyeceği gerçeğiyle yüzleşirken, bir yandan da bebeği için güçlü olmak ve ayaklarının üzerinde durmak zorundadır. Aaron’ın ölümünden sonra birbiri ardına açığa çıkan sırlar karşısında ise sahip olduğu hayatın aslında bir yalandan ibaret olduğunu öğrenir.
Artık mutlu sonlara inanmayan Natalie’nin hayatına beklenmedik bir şekilde giren eski bir dost, bunun aksini ona kanıtlayacaktır.


2016 Nisan'da Yepyeni Kitaplar Geliyor!

Hayat çoğu zaman bizleri seçim yapmak zorunda bırakır.
Bir kadın ilişkilerinde sadece güven ister ve güvendiği kişiye de âşık olmak… Onunla büyümeyi, onunla yaşlanmayı ve geçmişi onunla unutmayı umut eder. Veda ederken hatıralarından en güzellerini seçerek ebruli bir buket hazırlar kendine. Biraz sarı, biraz beyaz; en çok da mavi katar. Giderken sevgisi kalbindedir, ruhu bilinmezde. Arzuları gerçeklerle örtüşmediğinde firar eder, nereye edecekse! Umudu gökyüzünde uçarken görmeyi diler, aksi hâlde tüm zincirleri kırıp hür olmak ister sevdiğinin kollarından sıyrılarak.  Çünkü hayalindeki tabloyu canının istediği renge boyamıştır. Biraz kahve,  biraz yeşil ama en çok da pembe; tozpembe düşlerine yetecek kadar...
Esra da kendi masalını yazmak isteyen bir âşık. Kalbi derinden yaralı bir kadın. Çocukluk aşkını hatıralarında bırakacak kadar cesur. Yepyeni bir hayat umuduyla verdiği her karar için ayrı bir bedel ödemeye hazır olsa da, her bedelde farklı duygulardan noksan kalan bir biçare. Sevgisiz, umutsuz; ama özgür. Lakin içinde büyüttüğü kocaman hasrete yenik; hayallerine, sevdiğine, sevdiklerine…


Çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşadığı travmalar nedeniyle yaşamını “potansiyel suçlu” olarak geçiren bir adam... 
Henüz dokuz yaşındayken dünyanın en adi suçlarıyla karşı karşıya kalmış bir kız çocuğu... 
Eşinin özgürlüğüne hayatını adamın çaresiz bir kadın... 
Söz konusu suçu işlediği iddia edilen zanlının avukatlığını yapmak üzere olan genç bir hukukçu... 
Olayın üzerindeki sır perdesini aralayan bir gazeteci... 
Mevlüt Soysal, “Tek Tanığım Gökyüzü” adlı romanında ülkenin dört bir yanında “olağan bir vaka” haline gelen “çocuğun cinsel istismarı” konusunu inceliyor. Taciz ve tecavüz olaylarının yaşanmasına etken olan psikolojik, sosyolojik ve kentsel sebepler, en ince ayrıntısına kadar ele alınıyor.


Sabır, vefa, fedakârlıktı onun adı. Sevmeyi çok seven yüreği;   geçmişine öfke duymayacak kadar güçlü, yaşadıklarıyla tokalaşacak kadar asil, yaşam öyküsünün içindeki kahramanlarla düşman olmayacak kadar da olgundu. Çocukluğundan bu yana kendi aydınlığını hep kendisi yarattı. Katlanması zor ihanetin kapkara gölgesinde fesatlık ve nankörlüğün bedelini ödeyip “Vebal”ini sorgulamadı.
İnsan, insanca yaşamayı ve yaşatmayı beceremiyorsa bile hatasını kabul edecek kadar kendine dürüst olmalı.  Fedakârlığın ve hoşgörünün karşılığı koca bir hiçse eğer, ilahi adalete emanet etmeli belki de.
Bu kitap, tüm bu duyguları alabora edecek kadar içten ve samimi anlatımıyla, kadın ya da erkek değil, insan olarak davranışlarımızı, hayata bakış açımızı sorgulatacak bir eser. 

8 Mart 2016 Salı

Ercan Akarsu'nun Berrin İsimli Kitabı Vatan Gazetesi'nde!

Kadınlığa farklı bir bakış


Ercan Akarsu romanı ‘Berrin’i, kendi deyimiyle yaşanmış bir olaydan esinlenerek, kişi ve kurum adlarını değiştirerek, romanın finalini de olasılıklar çerçevesinde kurgulayarak tamamlamış. Hayatı gözlemlemek, takip etmek ve kendi zihninde yarattığı bir sona ulaştırmak, insanı yazar yapan taraf… Ercan Akarsu da o çok bildiğimizi sandığımız, üzerinde düşündükçe hep yeni taraflarını keşfettiğimiz aşkı alıp oldukça renkli duygusal, sürükleyici ve aynı zamanda düşündürücü bir biçimde işlemiş… Ne kadar söz edilse bir o kadar söz daha çıkar aşk için…
 
“Bana göre de uygundular; çünkü birisi erkek, diğeri dişiydi. Prizler, vidalar kadar uygundular. Birbirleriyle iletişimde oldukları için var olan elektriğin geçirgenliğini sağlayan edevatlar kadar uyumluydular…“
 
Birbirine uygun iki insanı anlatmak için seçilmiş tasvir cümlelerine bakınca aşkın, birbirine aşık iki insanın nasıl farklı farklı anlatılabileceğini daha iyi görebiliyor insan. Bunun için önce edebiyata  aşık olmak gerekiyor. Anlatılacak olanı, herkesten farklı anlatabilme becerisi, bazılarını yazar yapıyor. Ercan Akarsu, kadın gerçeğini oldukça başarılı anlatan yazarlardan biri… Onun hayata bakış açısını, hayat karşısındaki yenilgilerini, coşkularını, direnişlerini ve zaferlerini başkalarına benzemeyen bir üslupla anlatmayı başarıyor. Berrin, hem çok tanıdık hem de çok farklı…